27 Kasım 2012 Salı

My beautiful book fair: Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı 2012

Ebru Girgin Orhangazili
İzlenim
ebrugirgin@hotmail.com






 

İstanbul’da yaşamanın en büyük avantajlarından biri kültür, sanat etkinliklerine dahil olabileceğinizi bilmektir. Hele Teoman’ın şarkısını anımsatan “İstanbul’da Sonbahar” fonunda etkinlikler daha bir havalıdır: yağmur, sarı yapraklar, kahve, filmler, kitaplar…

Dünyada kitap basma sıralamasında ilk sıralarda yer alan Türkiye, kitap okuma oranında aynı başarıya sahip değil henüz. İstatistik, hem çok bilgi veren hem de hiç vermeyen bir bilim olarak yorumlanabilir. Basılan, yayılan, satılan ve en sonunda okunan kitapların niceliğini ölçer ama nitelik sallanır.

13 Kasım 1982’de Etap Marmara Oteli’nin sadece bir katında birkaç cesaretli yayıncının girişimiyle ilki gerçekleştirilen İstanbul Kitap Fuarı, o sene 320 metre karelik bir alanda 62 bin ziyaretçiyle macerasını başlatmıştı. Kitapların yakıldığı, okunan kitabın gizlemek amacıyla gazeteyle kaplandığı, kimsenin aklına gelmeyecek yerlere saklandığı bir dönemde, her an asker postallarıyla baskına uğrayan, satılacak kitapların bile asker denetiminden geçerek belirlendiği koşullarda gerçekleşen bir ilk fuardan bahsediyoruz.

O günlerden bugünlere çok şey değişti; yapısı ve konumu ile dünyanın en önemli şehirlerinden İstanbul’un merkezinde, Odakule’de yıllarca hizmet veren fuar, 2000 yılından beri yeni mekanı Büyükçekmece Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi’nde. 31. kez yazınsal alanda üretenlerin, takip edenlerin, farklı kültür ve dillerin, düşüncelerin, yazarların, yayıncıların, çevirmenlerin okurlarla bütünleşmesini, yakınlaşmasını ve yeni üretim alanları yaratmasını sağlamaya, ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor.

17-25 Kasım tarihleri arasında 600 yayınevinin katıldığı ve 200 etkinliğin gerçekleştiği fuarda onur konuğu ülke Hollanda’ydı. Ana teması 'Çocukluğum Yurdumdur-Çocuk ve Gençlik Edebiyatı’ olan fuarda , hemen hemen her yaştan çocuk ve gencin tanıdığı Gülten Dayıoğlu onur yazarıydı. Teması nedeniyle yeni nesil ebeveynlerin koşa koşa gittiği, renkli etkinliklerin, çocuk edebiyatı hakkında söyleşilerin, bolca yer aldığı bir platformdu bu seneki Uluslararası İstanbul Fuarı.






 
Çocuklar için illüstrasyon alanında okuma etkinlikleri, karikatür ve çizim, origami, yaratıcı okuma ve drama, dedektiflik , masal okuma ve canlandırma atölyeleri, bilgi yarışması, vb. gerçekleştirildi. Salonlarda yapılan söyleşi ve panellerden Nar Yayınları’nın düzenlediği Bestami Yazgan, Hüseyin Emin Öztürk ve Yusuf Dursun’un konuşmacı olarak katıldığı “ Çocuk Edebiyatı: Mesaj mı, İmaj mı? Nitelik mi, Nicelik mi?”, ON8 Yayınlarının düzenlediği Levent Erden ve Aslı Tohumcu’nun konuşmacı olarak katıldığı “#budevirdeedebiyatın@genclerlearasinasil!” konulu söyleşiler ilgi çekiciydi. Bu ikincisinde Bilgi teknolojilerinin etkisiyle çocukların ve gençlerin yazınsal algılayışlarının da değiştiği bir dönemde değerli olanı seçmeye çalışmaktan başka seçeneğimiz olmadığı vurgulandı .

Bir diğer ilgi çekici söyleşiyse –bana göre katıldığım ikinci söyleşinin cevabı gibiydi- Alper Canıgüz, Murat Menteş ve Emrah Serbes’in “Afili Filintalar”ı anlattığı söyleşiydi. Daha söyleşiye yarım saat varken “Interexpo”salonunun önünde toplanan gençler, salonu doldurdu; birçok kişi ayakta bekledi ve yazarlara kimi hayranlıkla, kimi provakasyonla dolu sorular sordu ve tabii ki o bir saat okuyucuya yetmedi. Murat Menteş her zamanki hiperaktifliğiyle soruları karşılamaya çalışırken, Alper Canıgüz’ün Tatlı Rüyalar romanının 21.yy Türk Edebiyatı’nı başlattığını da ileri sürdü. Alper Canıgüz şaşırarak izledi; konuşmayı çok sevmemesine rağmen en çok soruyu Emrah Serbes aldı. En az gerilen Alper Canıgüz’dü. Söyleşi bittiğinde tüm yazarların birden fazla kitabını almış ve anladığım kadarıyla sadece bu söyleşi için iki saat yol çekmiş gençler, imza için yazarları ablukaya aldı. Anlaşılan o ki “Afili Filintalar” eleştirildikleri kadar seviliyor, takip ediliyor.






 
Uluslararası Salon kapsamında onur konuğu olan Hollanda’dan yayınevlerinin katılımıyla Kader Abdollah, Henk Boom, joke Van Leewuen gibi Hollanda edebiyatının önemli isimleri fuarın konuğu oldu, söyleşilere katıldı. Etkinlikler kapsamında Hollandalı İllüstratör Marit Törnqvist çocuklara yönelik atölyeler gerçekleştirdi. İspanya’dan Javier Sierra, Macaristan’dan Tibor F. Toht katılan diğer önemli konuklardı. Uluslararası Salon ve Telif Ajansları Özel bölümüne; Almanya, Azerbaycan, Hindistan, İngiltere vb. 40 ülkeden yayıncının yanı sıra bağımsız edebiyat topluluğu LAF (Literatüre Across Frontiers) bünyesinde 24 ülkeden bağımsız yayıncı, edebiyat topluluğu katıldı. Önemli telif ajansları dört gün boyunca profesyonel anlaşmalar için bir araya geldi.


Mekanın çeşitli yerlerinde karşılaşacağınız sergiler de ilgi çekiciydi; Gülten Dayıoğlu’nun yaşamından fotoğrafların yer aldığı “Bir Yaşamış, Bir Yazmış Gülten Dayıoğlu” sergisi, “Kitap Resimleri” İlüstrasyon sergisi, çocuk ve gençlik kitapları kapaklarından oluşan “Kapaklar Ormanı”sergisi ve daha önce Yapı Kredi Yayınları tarafından da düzenlenen” Red Kit” sergisi. Kalabalıktan ulaşmak ve bulmak zor olsa da yayınevleri standlarını gezmeye başlamadan görebildim sergileri.





 
Gelelim salonlara; aslında her sene olan durum bu yıl da tekrarlandı bazı yayınevlerine, kalabalık nedeniyle ulaşamazken bazılarına, uğranmadı bile. Bir curcuna, bir cümbüş, bir kaos… 2. ve 3. salonlar en kalabalık olanlardı. İletişim Yayınevi ve Yapı Kredi Yayınları en çok okuyucuyu toplamıştı, İletişim’in en çok satanı İhsan Oktay Anar’ın Yedinci Gün romanıydı, Murat Menteş de rağbet görenler arasındaydı; tek kasa olması nedeniyle kavgaların da çıktığı stantta satış yapanlar, her sene böyle olduğunu bilmiyormuşçasına şaşkındı. Aradan girmeye kalkanlar arasında gençten biri, yayıncı olduğunu söyleyip indirim yaptırmaya ve kendisinin çok önemli olduğunu kanıtlamaya çalışırken, ayar tepkisi, sıradaki 60 yaşlarındaki bir beyefendiden geldi: “Sen yayıncıysan ben de okurum, senden daha önemliyim”. Gerçek okur, sırasını kaptırmaz.

Tudem Yayınları, Günışığı Kitaplığı, Boyut, Beyaz Balina Yayınları da ikinci salondaydı, çocuklardan çok anne babalar ziyaret ediyordu. Büyük yayınevleri, alan kiralarının pahalı olmasını bahane ederek en fazla yüzde yirmi indirim yapmıştı. Dışarıda yağmur vardı… Muhafazakar kesimin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan Nesil, Nefes, Destek gibi birçok yayınevinde, çocuk kitaplarını, din büyüklerinin anlatıldığı muhtelif kitapları görmek mümkündü; Mevlana hakkında olanlar özellikle Sinan Yağmur’un Aşkın Gözyaşları revaçtaydı, tabii Mesnevi’yi saymazsak. Nil Yayınları’ndan çıkan Fethullah Gülen’in Yenilenme Cehdi adlı son kitabı söylenene göre en çok rağbet gören kitaptı. Ayrıca, klasiklerin paketinin 5 liraya satıldığı, Murakami’nin bolca göze çarptığı, yazarların okurlarını beklediği standlar vardı; hatta yürürken İvana Sert’in Bizimlesin adında bir kitap çıkarttığını iki kadının yayınevine “İvana Sert’in ne zaman geleceğini” sorduğunu duyduğumda öğrendim. Koridorlarda “Bizımlasın” diyen İvana sesi ile dolaştım. Bir ara Füsun Önal gözüme çarptı. Yılmaz Karakoyunlu, Uğur Dündar okurlarıyla buluşacaktı. Ahmet Ümit neredeyse yayınevinin bütün standlarını kaplamıştı, hem sayıca fazla kitabının olması nedeniyle hem de kitaplarının formu nedeniyle. Geçen sene çizgi roman standları daha çoktu sanırım, bu sene gözüme çarpmadı.

Penguen, Uykusuz gibi karikatür standlarının etrafında çocuklar daha fazlaydı. “Küçük vampir” serileri, fantastik seriler çocukların ve gençlerin ilgi odağıydı. Hızlı, hayalperest, fantastik ve görselle süslenmiş olanı seven, öfkeli ve biraz atılgan okurlar yetişiyor. Cumhuriyet Gazetesi Yayınları olan Cumhuriyet Kitapları standında ise “Balbay Özgürlüğü Öğretiyor” konulu söyleşinin ve Tuncay Özkan’ın, Ataol Behramoğlu’nun afişleri dışında, standın tam ortasında, üzerinde “kitaplar zindanlara sığmaz” yazan hapishaneyi simgeleyen zincirlenmiş bir hücre modeli dikkat çekiyordu.


Biletlerin üzerinde yazdığı üzere Kültür ve Sanat TÜYAP İSTANBUL’da buluşmuştu. 22.Uluslararası İstanbul Fuarı (ARTİST 2012) da buluşmanın sanat tarafını temsil etmek üzere yerini almıştı. Sanırım kitap kültürü kazandı, kitap fuarında tüm enerjisini harcayan kentliler ve misafirler sanat kısmına adımlarını dahi atamadılar. Ben de çok istememe rağmen gezemedim sanat fuarını. “Rahmi Aksungur Koleksiyon Heykelleri” sergisi , Grafist “ Uluslararası Tasarım Sergisi”, “Kentsen Dönüş” sergisi gibi etkinliklere açıldı sanat fuarı.


Başındaki “uluslararası” sıfatını ilk kez 2011 yılında resmi olarak kullanan platformun, bu sıfatı hakettiğini, diğer uluslararası kitap fuarları kadar coşkulu olduğunu biliyorum, kabul ediyorum. Yine de fuarla sevgi-nefret ilişkisi yaşadığımı itiraf etmek istiyorum. Her sene tövbe deyip, yine gitmekten vazgeçemediğim fuara “hafta içi okullar, öğrencileri getiriyor, hafta sonu daha nitelikli olur” düşüncesiyle cumartesi gittim, benim için değişen bir şey olmadı; sıkıntıların başında fuarın uzaklığı var, metrobüsün fuara kadar uzatılmış olmasına rağmen aktarmalı yolculuk, bir nebze kolaylaşmıştı. Çıkış daha yoğun olduğu için taksi, otobüs veya metrobüs bulmak zordu, yağmurlu bir gün olması nedeniyle çamur içinde bir o yana, bir bu yana koşturduk kitapseverlerle.

Fuar mekanında yemek yemek, kahve içmek, dinlenmek için mekanlar hem az hem de çok kalabalıktı, uygun fiyata yiyecek satan tek yer salon aralarındaki bir pizzacıydı. Üst katta yer alan, yazarlarla da karşılaşabileceğiniz Sardunya restoran, biraz daha sakin bir mekan olmasını çok pahalı olmasına borçlu. Alternatifin bu kadar az olması, insanları dışardaki nohut pilavcılara ve simitçilere yönlendirmiş. Zaten fiziksel anlamda zayıf gençler ve çocuklar oturacak yer bulamadıkları için yerlerde, merdivenlerde oturarak ne bulurlarsa, onu yiyip içiyorlardı. Yönlendirme işaretleri çok göze çarpmıyordu, tuvaletler yetersizdi. Daha birçok olumsuzluk sayılabilir.

Bu kadar ilgi varken, kitaplarla barışmış bir yeni nesli küstürmemek adına fuarı kent merkezindeki bir kongre merkezine veya Türkçe Olimpiyatları’nın bile yapıldığı Sinan Erdem spor salonuna taşımak gibi çözüm önerileri biraz fazla radikal olabilir ama fuarın süresinin uzatılması, etrafa alternatif dinlenme mekanlarının yapılması, söyleşi sürelerinin yazara veya konuşmacıya göre belirlenmesi gibi düzenlemelerle “orada bir kitap fuarı var uzakta” diyenlerin gelmesine; tövbe diyenlerin sayısının azalmasına yardımcı olursunuz belki, yetkililer, sponsorlar ve niceleri…

Dahası, hazan mevsimi sarıdır, kızıldır, ayrılıktır, hüzündür ama en önemlisi kitaplara, etkinliklere fazlasıyla yaklaştığımız mevsimdir.